Sandıklı ilçesinin güneydoğusunda bir dağ vardır. Bu dağın doruklarında kar, yaz kış eksik olmaz; onun için midir bilinmez adına "Akdağ" demişler. Çünkü başı daima uzaktan bakıldığında ağarır durur. Karlarla kaplı, göğsü çimenlerle dolu bu dağa sırtını yaslamış ağaçların arasında şirin bir köy vardır. İşte hikayemizde bu köyde 1970' li yılların başında yaşanmıştır.
Bu köyde Ali adında bir delikanlı vardır. Kendi halinde işinde gücünde bir yiğittir Ali. Ali'nin gönlü birgün yakın köylerde yaşayan güzel mi güzel bir kıza düşer. Ali'nin annesi ve akrabaları kızı birkaç sefer istemeye giderler. Her seferinde de yanıt hayırdır. Bizim yabana verilecek kızımız yoktur. En son gidişlerinde cevapları yine hayırdır. İşte o zaman dünürcü kadınlardan bir tanesi "Verecekseniz verin artık yoksa biz yapacağımızı biliriz" der. Yani kızı kaçıracaklarını ima eder. O zamana kadar kızın babası böyle bir olasalığa ihtimal vermez, "Benim kızıma güvenim tamdır, eğer böyle birşey olursa düğünlerini kendi elimle yaparım" der.
Velhasıl, Ali bir geceyarısı köpek havlamaları ve silah sesleri arasında kızı kaçırır ve köyüne getirir. İşte kızın ailesi o zaman yumuşar ve barışırlar. Üç gün üç gece düğün dernek kurulur, Ali dünya evine girer ve muradını alır. İki ay sonra da askere gider, lakin amansız bir hastalık Ali'nin yakasına yapışır ve bırakmaz; düğününden altı ay sonra bu dünyadan göçer gider, geriye bu yanık ağıdı kalır.
Alim (Uyan Alim Sabah Oldu)
Alimin gömleği atlas
Alim yüzüme bakmaz
Asker olan böyle yatmaz
Uyan alim sabah oldu
Alim koyumuz uzak
Elim kına yüzüm duvak
Kalk da şu halime bir bak
Uyan Alim sabah oldu
Anam ağlar Alim diye
Göz yaşları döndü sele
Böyle yatış bilmem niye
Uyan Alim sabah oldu