Günün mü, ömrün mü, bahtın mı kara?..
Aldın, can evinden binlerce yara!.
Canlar dayanır mı bu âh u zâra?
Bu devrân ağlar mı, güler mi Bağdat?!..
Musul’dan, Kerkük’ten öz sesim gelir.
Necef’ten, esrârlı nefesim gelir.
Sende dil açmağa hevesim gelir;
Anasız bir kuzu, meler mi Bağdat?!..
Ateş mi yağıyor, ahir zaman mı?
Kerbela toprağı sızlayan kan mı?
Peygamber evladı yaslı reyhan mı?!..
Al al goncaların, solar mı Bağdat?!...
Dert, dertleri sarmış, od evi, barkı;
Masum bakışlarda endişe, korku!...
Ne zaman dağılır, bu zulmün çarkı?
Bu hüzün, mermeri, deler mi Bağdat?!..
Bir ince ağıttır bu can pazarı;
Kara kışa döndü, gönül baharı…
Neyledin o eşsiz cennet diyârı?!
Eller, gül balanı beler mi Bağdat?!..
Bu kopan fırtına, o kumdan bulut;
Ebabil taşında, kırık bir umut!...
Kan rengine döndü ateşle, barut;
Çilen, bir cihâdı biler mi Bağdat?!...